DÜŞ'le ilk buluşma

DÜŞ'le ilk buluşma

28 Ocak 2011 Cuma

PRENSES GELİNCİK ve MİNİK KARABAŞLAR


3 hafta kadar önce, hiç beklenmedik bir zamanda hayatıma yeni birisi girdi! 4 ayaklı, hüzünlü kahverengi gözleri olan kocaman bir canlı...

Biz ailecek bugüne kadar hep kedi beslemiştik, hatta eşimle tanıştığımızda onun bir, benimse iki kedim vardı ve biz 63m2'lik minicik evimde 3 kediyle birarada yaşadık bir süre. Bana göre kediler, bakımı en kolay olan canlılar. Minicikken bir kere kuma koyarsınız ve size özel birşey anlatmak istemiyorsa hiç şaşmaz tuvaletini yaptığı yer. "Kediler sahibine değil eve bağlanır" derler, gerçekten de ev ortamında radikal bir değişiklik olmadığı sürece, kediler evin bir eşyası gibi kolaylıkla ortama uyum sağlayıp yaşarlar. Nedense ben hep köpeklerin de benzer olacağını varsaymıştım. Çok yanılmışım! Yanıldığımı 3 yıl kadar önce yavru bir köpek aldığımızda anladım. Tam bir ilgi delisiydi, tuvaletini nereye yapması ve daha da önemlisi yapmaması gerektiğini bir türlü öğrenemiyordu ve evdeki herşeyi kemirip saklayarak kendince eğlenceli, bizce çıldırtıcı oyunlara bayılıyordu. Birlikteliğimiz ancak birkaç ay sürdü, sonra şiddetli geçimsizlikten ayrılmak zorunda kaldık! Kendisi o zamandan beri bir çiftliğin kocaman bahçesinde özgürce ve eminim çok daha mutlu bir şekilde dolaşıyor... O dönem (her zamanki gibi!) kendime kocaman sözler verdim: "bir daha köpek bu eve giremez. Ancak kızım büyüyüp 12-13 yaşına geldiğinde bir köpek ister ve tüm sorumluluğunu alacağına söz verir ve hatta bunun için bir akit imzalarsa (!) o zaman düşünürüz!" Oysa ben daha ne olduğunu anlamadan, kızım daha 7 bile olmadan, bir pazar günü arabaya atladığım gibi sadece resmini gördüğüm, barınakta başına gelenleri dinlediğim bir köpeği almaya gittim. Hiç düşünmedim bile. Zamanında yaşadıklarımı hatırladığımda umursamadım bile. Tek istediğim vardı: "o köpeği ordan çekip kurtarabilmek"

Böylece, 3 hafta kadar önce, hiç beklenmedik bir zamanda hayatıma yeni birisi girdi! 4 ayaklı, hüzünlü kahverengi gözleri olan kocaman bir canlı... Birbirimize sarılıp televizyon seyrettiğimiz, akşam eve geldiğimde üstüme önce atlamak için kızımla yarışan, sırf onu seveyim diye her türlü şaklabanlığı yapan, kocaman cüsseli, cüssesiyle orantılı kocaman bir kalbi olan bir canlı...

Bu kadar uzuuun bir girişi neden yaptım? Çünkü İş Bankası'nın o bayıldığım kitapları geldiğinde, en çok hoşuma gidenlerden birisi "Prenses Gelincik serisinden Minik Karabaşlar" oldu. Prenses kitaplarına gıcık olduğumu daha önce yazmıştım, ama nerdeyse tüm seriyi alıp, hepsini de keyifle okuyunca, Prenses Gelincik'e haksızlık yaptığımı anladım. Kitapların içeriği, dili, resimleri, "prenseslik dozu" çok güzel ayarlanmış ve hemen hemen hepsi de dostluk, paylaşmak, kıskanmanın yersizliği, özür dilemenin zorluğu ama sonucunun güzelliği gibi temaları olan gayet güzel kitaplar. Kitapların kalınlığı da çok ayarında, ne sıkıyor, ne "aman hemen de bitiverdi" dedirtiyor. Genelde bir güne, ya da birkaç güne sığan olayları yerinde detaylarla anlatıyor. "Minik Karabaşlar" kitabında da Gelincik'in komşusunun köpeğinin yavrulamasını ve Gelincik'in kadim dostu Nilüfer'le beraber köpekleri sevmeye ve bakımlarına yardıma gitmelerini anlatıyor. Tahmin edilebileceği gibi Gelincik, yavrulardan birisini çok seviyor ve ona sahip olmak istiyor. Ailesine söylemeye uzun bir zaman çekiniyor izin vermeyeceklerini düşünerek, ama sonunda arkadaşının da desteğiyle söylüyor. Bazen Nehir'in de bana birşey sormadan önce "birşey soracağım ama izin vermeyeceğini biliyorum" tarzı bir yaklaşımı olduğundan çok tanıdık geldi bu tavır. Anne baba yavruyu sahiplenmeye ikna olmuyorlar ama bir geceliğine misafir almayı kabul ediyorlar. O tek gece yavrunun her yeri katıp karıştırmasına yetiyor ve zavallı Gelincik de ailesine karşı yavruyu savunmak adına, arkasından herşeyi elinden geldiğince toparlamaya uğraşıyor. Öyle ki, anne babası onun bu çabasını takdir etmek için yavruyu ona almayı kabul ediyorlar. Sonunun böyle olacağını bilmeme rağmen, yine de o kadar hoşuma gitti ki, kitabın sonunda göz yaşlarımı tutamadım (evet evet ben çocuk kitapları okurken bol bol ağlayan biriyim!)Çabanın takdiri gerçekten de insanı tatmin eden bir duygu...

Sanırım evimizin yeni üyesi Lucky olmasa, bu kitap ilgimi bu kadar çekmezdi. Köpeğimize teşekkür için bir sebep daha !!

2 yorum:

  1. Merhaba,
    Yeriniz nerede??

    Hala açıkmısınız??

    Cahil anne Çiğdem

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Çiğdem hn
    Hala açığız :) Taşınan sadece blog oldu. Artık www.dusevikitapevi.wordpress.com adresindeyiz!

    Yerimiz Kemerburgaz- Göktürk'te. Açık adres ve tel aşağıda:

    DÜŞEVİ çocukların kitapçısı
    Göktürk, İstanbul cd. Kartal sk. Başaran Plaza giriş kat, Kemerburgaz- İstanbul
    Tel: 0212 322 92 12

    Sevgiler,
    senem

    YanıtlaSil