DÜŞ'le ilk buluşma

DÜŞ'le ilk buluşma

7 Kasım 2010 Pazar

EL BEBEK GÜL BEBEK



İlkokuldayken çok yakın bir arkadaşım vardı. Annesi, tanıdığım en endişeli insandı. Hani "vesvese" kelimesi onun için yaratılmış desem yeridir, öyle birisi. Zavallı arkadaşım eve biraz geç kalsa, kızının başına gelebilecek felaketlerin listesini çıkartır, her birini düşünüp geçen zamanı kendine zehir ederdi. Cep telefonu gibi bir nimet de olmadığından okuldan çıkıp eve gidene kadar gecikmesine sebep olabilecek herhangi birşey arkadaşımı da gerer, evde tırnak yemeğe başlayan annesi yüzünden o da kendini yiyip bitirirdi.

Sanırım öğrencilik hayatımızın büyük bir bölümünü bu arkadaşımla beraber geçirdiğimizden, böyle bir anne modeli olmaktan hep korkarak büyüttüm Nehir'i. Kısa bir zaman öncesine kadar da kendimi hep rahat bir anne olarak nitelemiştim. Nehir'i çok giydirmem, çok doyurmam, çok zorlamam sanırdım. Hayata karşı dirençli olsun diye minik riskler alarak büyümeli diye düşünür, bunu da uygulayabiliyorum sanırdım...

Derken, günün birinde "El bebek gül bebek" kitabını okudum. Aslında bir İngiliz yazarın, Jeanne Willis'in kitabı olmasına karşın bence bizim topluma birebir denk düşen bu kitap benim de sandığım gibi bir anne olup olmadığımı sorgulamama sebep oldu!

Kitap, kardeşlerine göre çok ufak tefek olan fare Metin'in hikayesini anlatıyor. Aslında pekala da kendini koruyabilecek güçte olmasına rağmen, annesinin kaygıları yüzünden evden çıkamayan, hayata karışamayan, kardeşleri koşup oynarken evde kalmaya mahkum olan minik fare Metin'in kaderi, annesinin onu pamuğa sarıp dışarı çıkmasına izin vermesiyle değişiyor. Sezen Aksu'nun şarkısındaki gibi "seni pamuklara sarmalar sararım" diyen anne, Metin'i de sarmalayıp dışarı yolluyor ve nasılsa pamuğunun içinde güvende olduğuna kani oluyor. Asıl hikaye de bence bundan sonra başlıyor ve Metin'in "gerçek" hayatla başetmesini anlatıyor.

Hepimiz (en rahatımızdan en pimpiriklimize kadar) anne olmanın getirdiği bir tür endişe ağıyla sarılıyız bence. Bazılarımız bunu çocuğuna hissettirmeden ve kendini tersine inandırarak ebeveynlik yapıyor, bazılarımız da her türlü endişeyi çocuğa boca ediveriyor (öyküdeki Metin'in annesi gibi)Arada bir denge yakalamak her zaman kolay olmuyor. Bu öykü belki de çocuğumuza bir şans tanımamızı, karşımızdaki küçük bir çocuk da olsa içindeki o güce inanan çocuğun cesaretini desteklememizi öğütlüyor. Bizim endişelerimizden oluşan bir ağın içine onu hapsetmekle hayata karşı korumuş olmuyoruz, sadece hayatı "yaşamasına" engel oluyoruz diyor. Bir çocuk kitabı görünümünde büyüklere yazılmış bir kitap aslında bu. Belki de sınıflandırırken Düşevi'nin raflarında konulması gereken yer anne-baba kitapları olmalıymış!

Kitabın anlatımı (Aslı Motchane'ın özgün çevirisiyle) çok yalın, harflerin yerine göre büyüklü küçüklü olması sonucu, ilgi hep canlı kalıyor. Çizimler, ünlü çizer Tony Ross'un elinden çıkma. Kendisini "Küçük prenses" serisinden de hatırlayabilirsiniz, ancak "El bebek gül bebek" kitabındaki çizimler o kadar sevimli ve sıcak ki, kitabın içine gömülüp sadece çizimler hakkında konuşarak vakit geçirmek mümkün. Kırçiçeği Yayınları favori yayınevlerim arasında istisnasız bir numara (Elmer serisi ve Müzisyen inek sırma en sevdiklerim) ve en büyük özelliği de güzel çizimli kitapları çıkartıyor olmaları. Zaten web siteleri de www.resimlikitaplar.com.

Bu kitabı okuduktan sonra belki siz de dönüp bir bakarsınız kendinize; acaba siz çocuğunuzun her türlü tehlikeye karşın hayata karışmasına, "yaşamasına" izin veriyor musunuz?

DÜŞEVİ