DÜŞ'le ilk buluşma

DÜŞ'le ilk buluşma

14 Ekim 2010 Perşembe

DOĞUMGÜNÜ HEDİYESİ



Çok sık düşündüğüm birşeydir; "Keşke kelimelere ihtiyaç duymadan anlaşabilsek." Yazının gücüne hayran olsam da yine de kelimelerle sınırlı kalmak çoğu zaman sıkıcı geliyor. Henüz telepati kuramadığımıza göre de (en azından ben başaramadım!) yine kelimelerin içinde bir ifade arıyoruz. O yüzdendir ki, kelimeleri ustalıkla anlamlandıran insanlar her zaman hayranlık duyduklarım olmuştur. Bir de kelimeleri kullandığı kadar beceriyle çizimlerini kullananlar var ki, onları ayrı bir "hayran olunacaklar" grubuna koymak lazım. Benim için bu gruba tereddütsüz ilk sıradan girebilecek tek isim var, o da Behiç Ak.

Bundan seneler önce, Ankara'dan trene atlayıp günü birlik kitap fuarına geldiğimiz zamanlardan birinde, fuardan bir dostumun bana aldığı bir kitapla kelimelerden sıyrılıp, resimlerle ne kadar zengin bir anlatım sunulabileceğini görmüştüm. Tahminimce türünün tek örneği olan bu sözsüz ve her seferinde bayılarak "okuduğum" kitap, uzundur artık kızımın favorileri arasında: Behiç Ak'ın tek kelime bile kullanmadan yazdığı kitabı "Doğumgünü Hediyesi". Nehir'in 3 yaşından itibaren resimlerine bakarak öyküsünü bana anlattırdığı, sonrasında da kendi kurgulamasını yaptığı kitapta Behiç Ak çok hoş resimlerle, bir çocuğun aldığı doğumgünü paketini ve heyecanla içinden çıkacak hediyeyi bulmaya çalışmasını çizmiş. Bulmaya çalışması diyorum, çünkü hediye paketini her açışta yeni bir paket daha çıkıyor içinden ve her seferinde çocuk bu durumdan çok hoşlanıyor. Bazı tahminleri onu çok mutlu ediyor, ama kitabın sonunda hiç tahmin etmediği bir sonuçla karşılaşıyor.

Kitabı "okurken" insan ister istemez hediyenin içeriğinden çok, varlığının ne kadar mutlu edebildiğini düşünüyor. Buket Uzuner'in bir kitabında yazdığı "sevgiliye kavuşmaktan daha güzel olan yegane şey vuslat öncesi çekilen özlemdir" misali, hediyeyi alan çocuğun da heyecanı paketin saran kağıtların katlarını her açışta biraz daha artıyor, öyle ki okuyan bizler de çocukla beraber dört gözle içinden çıkacak o "son" hediyeyi bekliyoruz. Sevgili Behiç Ak hevesimizi hiçbir şekilde kursağımızda bırakmayarak beklentilerimizin ötesinde bir sonla kapanışı yapıyor.

Kitabın resimlendirilmesi de kitaptan ziyade film çekimi tadında . Başlangıcı uzaktaki küçük bir adayla yapan kitapta, ilk resimden başlayarak sanki gittikçe yakınlaşan bir kamera varmış gibi resimler yakınlaşıp detaylanarak artıyor. Sayfalarda ilerledikçe o kadar coşkulu ve hareketli oluyor ki resimler, kitabın sonunda mutlaka bir gülümseme yapışıveriyor insanın dudaklarına.

Biz Nehir'le kitabı her elimize alışta, farklı bir detayın içinde kayboluyoruz. Behiç Ak'a özgü o detaylı çizimler, özellikle her kitabında mutlaka yer verdiği kedi figürü, kedinin çocukla beraber koşturması, aynı heyecan, sevinç ve hatta şaşkınlığı paylaşması o kadar güzel verilmiş ki, defalarca da karıştırsak sayfaları hiç sıkılmıyoruz.

İşte Behiç Ak kitaplarını tek tek değişik yayınevlerinden toparlayıp raflara büyük bir keyifle dizerken, birden ilk gözağrım olan Doğumgünü Hediyesi'ni buldum ve çok mutlu oldum. Böylece o da Düşevi'nde raflarda yerini aldı. Zaten raflarımın en özel köşelerinden birisi hem çizimlerine, hem kurgulamalarına hayran olduğum Behiç Ak'a ayrılmış durumda. Şimdilerde elimde son çıkan kitabı, çok yakında onunla ilgili de anlatacaklarım olacak :)